Ana Sayfa
Duyurularım!!!
Kimim Ben???
Kendi Siirlerim!!! (1)
Kendi Siirlerim!!! (2)
Kendi Siirlerim!!! (3)
Kısa Kesiklerim!!! (1)
Kısa Kesiklerim!!! (2)
Kendi Öykülerim!!!
Kisa Kesikler!!! (1)
Kisa Kesikler!!! (2)
Kisa Kesikler!!! (3)
Kisa Kesikler!!! (4)
Kisa Kesikler!!! (5)
Kısa Kesikler!!! (6)
Kısa Kesikler!!! (7)
Kısa Kesikler!!! (8)
Sevdigim Siirler (1)
Sevdigim Siirler (2)
Sevdigim Siirler (3)
Sevdigim Siirler (4)
Sevdigim Siirler (5)
Sevdigim Siirler (6)
Sevdigim Siirler (7)
Sevdigim Siirler (8)
Sevdigim Siirler (9)
Sevdigim Siirler (10)
Sevdigim Siirler (11)
Sevdigim Siirler (12)
Sevdigim Siirler (13)
Anket Bölümü
Link Paylaşımı
Tatli Bir Mola!!!
Not Defterim
Sevdiğim Yazılar!!!
 

Sevdigim Siirler (12)



Bana Bu Gece Beş Tane Masal Anlatsana 

İçine kapanık bir serçe
içine ata ata dertleri yemeğe vermiş kendini
devamlı depresif devamlı karmaşık
bıldırcınlar güler haline
vay benim serçem ,gel benim gövdemde yuva yap kendine
burun deliklerimde gaganı ısıt
sok ayaklarını koltuk altıma üşümesin
sahi sana beş tane masal anlatayım mı bu gece

beş masalın ikisi vitrinin üstünde
gecenin uygun saatini beklerken
geriye kalan üç masaldan birini seçen
serçe kapatır gözlerini
gagasına hafif bir tebessüm bulaşmış
hay ben senin ürkekliğini seveyim

şimdi bir dünya hazırlarım masala göre
yüksek binalardan vazgeçilmiş hiç bir otobanın var olmadığı
güvenli bölgelerde uçacağı serçenin
her ülkeye giriş izni cebinde olan
devletlerden çoktan vazgeçilmiş bir dünya
aman da aman dünyanın üstünde bir de nazar boncuğu
metalik meleklerin korumasında
aşkın bir gasp gibi insana saldırdığı
hukuki işlemlerin hiç birinin geçerli olmadığı bir dünya
zaten her aşk hukuğa başkaldırış değil miydi serçe?
senle benden oluşan bir dünya gövdelerimizden birbirimize tutturulmuşuz
sen kanatlarınla bir kaç fizik kuralı inşa edersin
ben herşeye uyarım abi
fizik kuralları dahil
her yol Paris
Paris dedim de , bir de el yordamıyla
yeşil bir Paris koydu mu göğsünün tam ortasına
gel de kendine aşık olma serçe
benle fransızca konuşmak zorunda değilsin aşk içinde
çünkü tutukludur bütün diller bu gece
bir hain gelip çözerse dilimizi
ne olacak ki
konuşursam medeniyet üstüme yıkılsın
konuşursan bir kadın düşsün rahiminden dünyaya
madem iki kişinin bildiği sır değilse bu dünyada
bir de dünya bilsin
ettik mi üç
sen, ben,dünya
her nefes alan canlının bilmek için var olma çabası verdiği masalda
sen cezalısın kadın
tek ayak üstünde sevişeceksin
ve ölene kadar tutuklu kalacaksın
işte çok ince bir mealdir bu senle ilgili kadın
tutukluk yapan bakışlarının tam da izahı budur
sen var olduğundan beri tutuklusun
bir erkeğin kalbine kelepçelenmiş
erkeklik organı ile işkenceye maruz kalmışsın
masalcının keyfi yerinde serçe
ne polis yaratmış
ne polis yaratıp cinayete geç kalmasını sağlamış.....

çoktan seçmeli bir masalın içinde krallığını kurdun serçe
kirden dolayı suyu bulmuş
Sudan dolaylarına Afrika demiş bir masalcı
şimdi kıtalararası sevişmeler düzenlemektedir
bir düzenek gibi insanı tahrik eden seks oyuncakları
kurulmuştur kentlere
haddinden büyük bir prezarvatifin içine koyulmuştur bir kaç kavim
güvenli sevişsinler diye...

Şimdi bir masalın kırılma noktası gelir çatar alnımıza
masal kendi kralını yaratır kendi içinde
fonda still ı am sad çalarken
ansızın ay yıkılır üstümüze
sembolik olarak bir ceset düşer gökten yere
dikey olarak bizi ikiye ayırır serçe
gereksizdi sana demiştim serçe bu kadar teferruat
senin ne işin var ay ışığı ile
romantik kral çıkarır bacağından kaval kemiğini
beni, seni sevdiğim yerlerimden vurur gece boyu
kusura bakma bu kadar işkenceye kimse dayanamaz
bir masal ortadan ikiye ayrılır ansızın
gökte tuhaf bir renk
bu ne lan götüme benziyor derken
son nefesimi idareli kullanman gerek..

sahi serçe

bana bu gece beş tane masal anlatsana....




Senin Beni öldürmene Ihtiyacım Var..
 
Karanfil kokulu saçların çekmeli Karaköy’ü
Karaköy’de bir kadın ölmeli
Kadın beni öldürmeli
Öldüren sen olmalısın
Buruşuk bir hançeri saplayıp çıkarmalısın dudaklarımın kesiştiği yerden
bu boktan sözlerime yırtılmadan
sen…


Nemin, yaprağıma söylese seviştiğimi,
tenin ipotek olsa
kaldırıma yüz üstü tükürsem
öldürür müsün beni?

diyorum ki;
Mevsimsiz sancılardaydık
yokluk ikindisinde
siktiri çektim karanfil kokulu saçlarına..
Karaköy’de ter içindesin
içimde şakşakçı bir orospu yatıyor
senin beni
bu yüzden
öldürmene ihtiyacım var!

Şimdi
ahşap aklın bunu algılamalı,
senin
derme çatma bir çatıdan farkın olmalı
içine aldığın bütün farelerin suratına
iyi bak
pezevenk bir isterik kaşarlanmış
bu mahzenin her köşesi aynı..
senden çoğalmış..
Karaköyü saçlarınla
Beni gözlerinle
öldürmene
ihtiyacım var..

Yoksa
acın olurum
korku düşüğünde sancılanırsın..

senin beni öldürmene ihtiyacım var,
o kadar..



İzmarit ve Dudak ilişkisi 

''Bedenime kaç kefen çıkacak, o taze teninden?''
Ne güzel akıp gidiyor koca ipek yolu…
Hızla akan o trafikte bir karmaşaya yol açardı dudakların
Dur, kanun namına dur!
Dudaklarını *kesik çekiyorum
Aynı izmarite talim etmiş bir çift dudak…
Al bu dudakları, bedenimde söndür!
Hatta yak, tekrar yarıda bırak!
Suçüstü yakalanalım, o ay şaftı kaymış teninde
Zıvanadan çıkmış acı tütün gibiyiz, yandı nasırlı yürek
Acıyı tellendirmeyi seviyoruz, ne güzel!
Serseri mayın gibi dolaşırdı parmaklarım teninde
Gölgesinden utanan serçe parmağım…
Söz... yüzüğümü de çıkarıp attım, hala kanayacak mısın?
(Bir melekten sonra, anca bir kadın bu kadar güzel kanayabilir)
Artık hiçbir şey için söz vermiyorum
Hatta şu an kendi cenazemi bile terk edebilirim

Ucuza kapatıyorum bu aşkı
Elbet birimiz zayıf kalacaktı…

(*Kesik çekmek = El koymak)


43727203qp1.jpg 
Ödünç Çalınan Hayatlar 

Diri diri yandığında ışıklar gözlerimde
Saçıldı her yana kırmızısı
Çürüdü düşlerim
Diz çöktüm huzurunda huzursuz gecenin
Birşeyler vardı anılarımı unutturan
Girdiğim son virajlarda kanımı yavaşlatan
İşgal altındayken mor genlerim
Artık sensiz kalma hakkında sahibim
Ağzı bozuk sessizliğimle

Bir neşteri bileklerimde ileri geri gidip gelmeye teşvik eden hislerin pembesi kayıp dizisini izlemekteyim
Kaldırım taşlarından taştıkca gözyaşlarım
Doktor bey ruhumuda muayene edemez misin?
Ambulans sirenlerinin ambiyansı içinde havaya atıldıkça çığlıklarım
Hemşire kıyafeti giymiş sanki canımı (ödünç) ç'almaya hevesli meleklerin...



İçimde dans eden hayatın kadınlarını öldürdüm! 

Korkak değildik,
kaçmıyorduk
doğrularımız yanlışlarınızı götürdü kalpten,
kelepçelendik!

Gece yarısını geçmiyordu saat,
bekleyenler, balkabağına falan da dönüşmeyecekti.
Masalsızdı dünlerimiz,
tüm söylenceleri deşifre eden!

Her şeyden nefret ettiğimiz andı.
Sokağı böldük, kaldırımları dişlerimizle kırdık,
duvarları kafamızı vura vura yıktık.
Kan akmadı.
Kansızlığımız bedenlerimizi
istila etmişti.

Kocaman öfkelerdi büyüttüğüm,
öldürme hissinden zevk alacak kadar katili oynuyordum son perdede.
erdem mavalları okuyorlardı
rezil şehirlerin kahramanlık savaşçıları,
bense yaşamın gözlerini oyup kirpiklerinden boşalan küfürlerimi,
siyanür niyetine dil altlarına akıtıyordum...

En hünerli becerimizdi,
birbirimizi becerebilmek sevdası.

Kime soyunsa derilerim,
Eylül karanlığıydı coğrafyası.
Aşklar mı acizdi, yoksa Mecnun mu kayıptı?


Yokluğu jilet olup, üst dudağımı kesiyordu.
Sitem ediyordu ünlemlerim,
noktalarımsa başlı başına isyan çıkarma eylemlerindeydi.
Gözleri yalnızlığıyla akıyordu,
düşlerimin çıplaklığına.
Birileri yere düşürdüğüm yıl(dız)larımı bulmuş.
Yaralarımı darağacım, çığlığımı da urgan yapmış.
Boynuma geçirmeye çalışıyorlardı,
yüreği körleştiren kahpeliklerini.
Balon satıcılarına sığındım.

Acılı mahallelerin çocuklarına, kadınlarına, insanlarına;
barışı, sevgiyi, yoldaşlığı, aydınlık yarınları anlattığım için hükümlüydüm.
Orospu sev(iş)melerin huzurunu kaçırmamdı yargılanmama sebep.
gözyaşlarımın mezarı bile yoktu.

oysa çocuk yanımdı,
koşup oynayamadığım, dizlerimi kanatamadığım
saklambaç oyunlarım.
-sobe sevgili(m) diyecekken,
gün olup avuçlarında dağılmak istediğim…


Kerem de ölmüştü sanırım!

Çınarlarım devriliyordu,
topraklarımı ağlata ağlata!

Ne çok sevmiştik,
ne çok kanmıştık,
ne çok aldatılmıştık,
ne çok ölmüştük
ne çok yalnızdık!


Sararmıştı soluklarım,
uluyan itlerin salyaları akıyordu mahremiyetime

Nasılsa hesap vermiştim,
sesimle yargılandığım
gözaltı odalarında

ne çok kimsesiz çocuklardık biz
kısırlaşan
coğrafyada
ne çok iltihaplar armağan edildi
alınyazımıza
özgürlüklerimiz ne dardı
vurulduk düşüncelerimizden
gömüldük çürük kokusundan midelerimizin bulandığı
ağızların tavan aralarına

unutulduk…

Şimdi gögsümde
mayıs ağrısı
zaman ayaza sevdalı
mevsimlerden yas

içimde dans eden hayatın kadınlarını öldürdüm
teslim oluşumu zaferden sayın
istediğiniz sessizliğimi
varın
üstünüze
alının!



Bir İntiharın İntrosu 

Korkuyorum seni sevmekten

Ömrümün kızıl saçlı bacısı
Sen ihaneti bir elbise gibi
sımsıkı üzerinde taşırken
Ben çırılçıplak kalıyorum

’seni seviyorum ’

diye uslarına haykırdığım her cümle
bir tipi oluyor,çığ altında kalıyor dilimde
Üşüyor
üşüyorum

Korkuyorum seni sevmekten

Bedenindeki yabancı dokunuşlar
hoyratça çürükler bırakırken kalbinde
Parça tesirli bir kahır isabet ediyor
yüreğimin kör noktalarına
Gözlerinin en kalabalık anında vuruluyorum

’seni terk ediyorum ’

diye uslarıma haykırdığın yerden
sessizce kan kaybediyorum
Ölüyor
ölüyorum

Korkuyorum seni sevmekten

Bin yıllık hasretimin goncası
Şafak sancısı çeken uykusuz bakışlarımı
huzurla uyutabilsem gözlerinde
Ah ! Birde
filtresi ihanet kanıyla lekeli
cigaramdan son bir nefes versem soluğuna

’seni seviyorum ’

der, gülümseyerek tetik düşürürdüm
alnımda taşıdığım kronik yalnızlığa




Karanlığa Serilmiş Gölgelerle Raks 

Karanlık gecelerde bir yıldız parlar türünden
Saçma sapan sözlere küfrederek alıyorum kalemi elime yine.
Kalem ve kağıt ürküyor benden
Geri geri kaçıyorlar sanki.
Kelimeler ise yerinde duracak gibi değil.
Her bir cümle boynundan vurmak için çırpınıyor
Tükenikliğime karşı yılışık kadınlar gibi kırıtarak yürüyen zamanı.
Bir-ki-üç şişe şarap derken
Benimle beraber kafayı bulan kelimelerin koluna girip başlıyorum dansa.

Gezegenimin daimi konukları yıldızlar ve ay yerlerini almış çoktan.
Bin bir çeşit ezgilerle iç döküm seanslarımız
Şafağın ilk ışıklarına dek mütemadiyen sürüyor.

-Ağzımın içinde bir şiir var, düştü düşecek
İmlası kırık, sağlaması infilak
Karekökünden ne müphem sevdalar geçmiş.
Saçlarımın arasında bir kurbağa var
İliklerimden ustura gibi geçip,
Kendi intiharından tutarsız iklimler peydahlıyor.

-Hadi sende tutuştur sayfaları
Sende yan!
Yan ki esaretin dillensin sürrealist şiirlerde.
/İç çekişlerini, ölümlerini al da gel./
Alnından öp her bir hecenin
Yoldan çıkar umarsızlığın çekim eklerini.

Başından beri biliyordum;
-Tüm kutsal kitaplarda bağışlanması imkansız ruhların
Arsız ölümlerden medet umduğunu-
Ve yasaklandığını şimdi ve sonra ih(ti)mallere sığınan aşkların
Uzun metrajlı yaşamlarda…

Biliyordum evet biliyordum,
Hiç kimsenin sona dair hiçbir şey bilmediğini
Bilemediğinden çaresizce delirdiğini ürkerek izliyordum.
/Yaşarken ölenlerden
Yaşarken ölümlerden ürperiyordum/
Ruhumu aç balıklar gibi yüzdürdüğüm anlarda
Umudu muştulayan meleklerin
Aslında katilim olduğunu biliyor,
Bunca şeyi bildiğim için tüm iltihaplı şiirlerimden özür diliyordum.

Anılarımla yıkandım karanlık avlularda
Ki tenim tertemizdir benim.
Sözcüklerin köpüğünden çeyizler işledim,
Saçlarımı ebem kuşağına serdim solmasınlar diye
Gölgemin nasır tutmuş lisanında demlendim uzun zaman
Ve niyeti bozdum, kafiyesini devirdim ömrümün
Çek git hayat, çek git istemiyorum
Git buradan hayat yetişemiyorum boyunun hizasına!




BİR MASAL ANLAT BANA

bir masal anlat bana
"bir varmış bir yokmuş"la başlamalısın bu kez...
olmasın yoklar...
içinde sevgi olsun...

hep sen ol...

uyumama izin ver masal bitmeden...
varsın gökten üç elma düşmesin,
düş bahçemdekiler yeter bana...

sadece ellerin kalsın ellerimde...




MAVİ KIYAMET

geceyi anlat bana
hüzün çöktüü dakikaların gizemini
hüznü saklayan gecenin hilesini
sevgiyi anlat.
eşi benzeri olmadan karşılıksız sevmeyi
bir arzu,bir inanış gibi beklemeyi
gözyaşını anlat bana
umudun son damlası olup damla damla sevgi tüketmeyi
her damlada aşkı yeniden keşfetmeyi
yeniden sevmey anlat
tüm hazanlara inat ölesiye sevmeyi.
mavi bir kıyamet ortasında,
gökyüzünü kıskanırcasına hayata inat en derinden sevmeyi.
seni anlat bana
sendeki beni.
hangi gizem sardı beni sana,
hangi hüzünlü gece kucakladı sevgimi,
hangi gözyaşı umut oldu senle.
anlatsana sendeki beni;
kurumuş hayallerimi yeniden filizlemeni,
yeniden beklentisiz kabullenmeyi
kur cümlelerinde şimdi beni
anlat;
seni nasıl sevdiğimi.

 


 
Haberin Olsun...! ^__^
Duyurularım Yenilendi!!! Okumadan Geçmeyin...

En Yeni Sayfalar(!)
1-Kısa Kesiklerim açıldı...
2-Kendi Şiirlerim 3 tamamlandı...
3-Kendi Şiirlerim 2 BİTTİ...
4-Kendi Öykülerim eklendi...
Ek Olarak(!)
Duyurularım'a uğramayı unutmayın...

My House on Web

page counter
 
ONLİNE ZİYARETÇİLERİM

http://KENDİ

---- PageRank --
------ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol