Ana Sayfa
Duyurularım!!!
Kimim Ben???
Kendi Siirlerim!!! (1)
Kendi Siirlerim!!! (2)
Kendi Siirlerim!!! (3)
Kısa Kesiklerim!!! (1)
Kısa Kesiklerim!!! (2)
Kendi Öykülerim!!!
Kisa Kesikler!!! (1)
Kisa Kesikler!!! (2)
Kisa Kesikler!!! (3)
Kisa Kesikler!!! (4)
Kisa Kesikler!!! (5)
Kısa Kesikler!!! (6)
Kısa Kesikler!!! (7)
Kısa Kesikler!!! (8)
Sevdigim Siirler (1)
Sevdigim Siirler (2)
Sevdigim Siirler (3)
Sevdigim Siirler (4)
Sevdigim Siirler (5)
Sevdigim Siirler (6)
Sevdigim Siirler (7)
Sevdigim Siirler (8)
Sevdigim Siirler (9)
Sevdigim Siirler (10)
Sevdigim Siirler (11)
Sevdigim Siirler (12)
Sevdigim Siirler (13)
Anket Bölümü
Link Paylaşımı
Tatli Bir Mola!!!
Not Defterim
Sevdiğim Yazılar!!!
 

Sevdigim Siirler (7)

 





Tutunduğum tüm dalları kıran, korkunç bir fırtınaydı yokluğun !!! 
Anlatmak mümkün mü bilmiyorum
Kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik...
Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının...
Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri

Merhem olabilirler mi yaralarıma...
İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara...
Birazdan göreceğiz sanırım çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...

Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın...
Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!


Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığındığım...
Dağ başında tahta, küçük bir kulübe ayazlarda ısındığım...
Tutunduğum tüm dalları kıran korkunç bir fırtınaydı yokluğun!

Sen, hep yolumun üzerinde suyu sonsuz bir pınardın...
Tenimde, yüreğimde çöl yanığıydı yokluğun!

Sen, ayrılığı bile sevdiren sapsarı bir güldün,
Kavuşmaların o tatlı heyecanı...
Ömrüme yüklenen; anlamsız, tesellisiz bir hasretti yokluğun!

Sen, türküler gibi yanık, mısralar gibi hoyrattın...
Şiirleri dilsiz, türküleri issiz bıraktı yokluğun!

Sen, bakmaya doyamadığım siyah-beyaz bir fotoğraftın...
Atmaya kıyamadığım eski, değerli bir kitap...
Sen, bütün yorgunluğumu alan bir akşam güneşiydin...

Umudumu besleyen serin bir seher yeli...
Sen, dağların bağrında kirlenmemiş bir ırmaktın...

Kumsalımda serinleyen çığlık çığlığa bir martı...
Sen, avuçlarımda taze ekmek kokusuydun...

Yüreğime kazınmış muzip, şirin bir gülümseme...
Dinmeyecek sandığım gözyaşlarıydı yokluğun!

Sen, tozpembe ruyalardın ilk sana anlattığım...
Uyanmayı beklediğim bir kabustu yokluğun!

Sen, ''!Bensiz yaşarsın, sensiz yaşamayı denerim!'' derdin...
Bizsiz yaşayamadığım, dipsiz bir karanlıktı yokluğun!

Sen, en tatlı sohbetlerin gevezesiydin...
Sözü hiç tükenmeyen bir düş gezgini...
Ortasında boğulduğum sessizlikti yokluğun!

Sen, kadehimdeki en berrak şaraptın, gökyüzümdeki en parlak yıldız...
Avuntusuz gecelerin korkusuydu yokluğun!

Sen, aklın başında değil de, yüreğin elindeyken gelirdin bana...
Sanki soluk soluğa yaşanmalıydı herşey, hep aceleciydin...
Elimi bir yerlere koyamadığım, duvarlardan nefes alamadığım...

Tarifsiz bir sıkıntı, tekdüze bir ümitsizlikti yokluğun!

Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın...
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!

Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda...
Mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan...

Ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!

Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin...
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!

Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum...
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!




Her gidişinde kendini bende unutuyorsun !!!
 
Bir yararı olacağına inansam...
Tutup ateşe vereceğim şu resimleri...!
Sonsuz karanlıkta dahi
Seni fark etmeyeceğimi bilsem...
Çoktan kör ederdim gözlerimi...!

Ayrılığın hakkını ver...!
Anlamsız kıl tüm yaşanmışlığı...!
Kalmayı beceremedin...!
Bari gitmesini öğren...!
Ne bileyim vur sırtımdan mesala...!
Adı ayrılık olsun...!
Gidişlerden gidiş beğen...!

Tufan olup öyle git, bir zerren kalmasın ...!
Tozu dumana kat ki giderken...!
Hatırlanmayasın...!
Selam o zaman ardında bıraktığın her derde...!
Yeter ki gitmeler senin olsun... !
Benim omzuma yükleme bunu...
Ayrılık dert değil...!
Ne yapar ne eder...
Gidişine eklerim yokluğunu...!

Uyumalara bile korkuyorum...
Çık artık fikrimden...!
Çok oluyorsun...!
Böyle gitmek mi olur!
Her gidişinde
Kendini bende unutuyorsun !!!



Yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin beni !!! 
Bırakıp gittin beni bütün kapılardan...
Bütün çöllerde tek başıma koydun beni...
Şafakta arayıp öğle vakti yitirdiğim
Vardığım hiçbir yerde değildin...
Sensiz bir odanın sahrasını nasıl anlatsam...
Hiçbir şeyin seni andırmadığı bir pazar kalabalığını...
Denizde, dalgakıranda da boş boşluğunu bir günün
Seslenip de senden cevap alamadığım sessizliği...

Bırakıp gittin beni kalarak olduğun yerde hareketsiz...
Her yerde bırakıp gittin beni gözlerinle...
Düşlerin yüreğiyle bırakıp gittin...
Yarım kalmış bir cümle gibi bırakıp gittin...
Gelişigüzel bir nesne, bir şey, bir iskemle gibi...
Yazla birlikte biten bir kısa tatil
Çekmecede bir kart gibi bırakıp gittin...
Düşen hep ben oldum en küçük kımıldanışında senden...!

Başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç...
Bana bakıp görmediğin için...
Ben yokken içini çektiğin için...
Ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen...!



img378/2918/4021656mdji4fz5tp0sm0.jpg  
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi !!! 
Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
Korkar oldum noktalar koymanın ardından yeni cümleler kurmaya...
Artık yokmuşsun, artık yokmuşum, artık yokmuşuz...
Gün batımları yokmuş oturduğumuz odanın sarı duvarlarına yansıyan...
Ellerin yokmuş en beklenmedik anda ellerimle kavuşan...
Aşklar yokmuş artık, bir zamanlar var olduğuna inanılan...

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
İçimde kırılan bir ayna kaldı sadece...
Geceler yokmuş artık, gündüzler de…
Saatlerin kadranları kırılmış, küsmüş zamana...
Kala kala bir rüya kalmış geceleri buluştuğum...
Bir zamanlar bir romantiğin sarhoş eden gitar sesini dinlediğimiz yer de
silinmiş gitmiş haritalardan...
Ne çok şey kalmamış, ne çok hiçbir şey var olmuş yaşanıp bitmişlerden…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
En çok da isminin içinde geçenleri...
Bir pusula ömründe ilk kez yanlış yönü göstermiş...
Gururuyla intiharı seçmiş, düşüp kırılmış yanlış yönü gösterdi diye...
Güney de yokmuş artık, kuzey de…
Sabahları yaşadığımız doğu silinip gitmiş, batıysa hiç olmamış ki daha önceden zaten…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi… !
Kala kala sadece ve sadece o kelimeler arasına yerleştirilen birkaç küçük nokta kalmış...
Sadece üç nokta…
Apostroflar yokmuş artık, virgüller de çoktan yitip gitmiş geldikleri masallar alemine...
Ne bir ünleme rastlayabilirmişiz artık bu ucunu göremediğimiz sokağın ortasında...
Ne de kendini sorgulayıp duran tek bir soru işaretine…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
Yok olmuş dakikalar, saatler, saniyeler...
Ve sen biraz da...
Sahi biz hiç var olduk mu dersin...
Belki olduk, belki olmadık...
Aslında ne kadar yanıldık, ne kadar aldandık...
Biz koskoca birer yalandık...
Odanda dağınıklığımı toplayan bir gölge vardı ya hani, o da yok artık...
Dağınıklığım da yok, serzenişlerim, boşvermişliklerim de...
Artık biz yokuz ki…

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
Ancak, bana aldırmadan geçip giden zaman kalabilirdi ardımdan...
Devam etti takvim yaprakları ardı ardınca koparılıp atılmaya...
Aylar yıllara dönüp gitti...
Artık ay yok, yıldızları da kaybettim ne zamandır...
Sahi gökyüzü var mıydı seni sevdiğim zamanlar...
Bilmiyorum ama, banyonda her sabah baktığım aynada gördüğüm siluetin yok artık...
Ya da telefonlarda duyduğum sesin...
Yoklar ne zaman var oldu!
Veda etmeyi mi unuttuk artık olmayanlara yoksa!

Öylesine yuttum ki sesli harflerimi…!
İki şehir, bir köprü vardı bir zamanlar...
Eskiden izlediğimiz filmler yok artık, ilk kez gittiğimiz bale de oynanmadı bir daha hiç...
Belki bir tiyatro oyununun ta kendisi bizdik...
Tanrım, sen ve ben ne çok şey yitirdik...
Birdik, bizdik, en/dik, tektik…
 
Sahi biz ne zaman bittik!
Ne kadar zaman geçtiyse üzerinden, bu gece o kadar yutuyorum sesli harflerimi…




Tut elimdennnn...! 
Beni çocukluğuma götür babaaaaa !!!

Baba tut elimden
Beni çocukluğuma götür hadi...!

O küçük kıza götür beni baba!
Götür bir daha gelmeyeyim!

Tut ellerimden baba tut...
Uçurumun kenarındayım...
İtildim... Düştüm düşeceğim!

Baba yüreğim alazlarda
Yandı... Yanıyor!


Sevda çöl dedin... Dikkat et dedin...
Bir an için unuttum baba, sevdim!
Şimdi çöl ortasında yalnızlığımla susuyorum mutluluğa!

Baba tut elimden ...
Beni çocukluğuma götür hadi...

Acılar şımartmasın beni artık!
sen şımart!

Uzaktaki hayallerimide al...
Beni sallayarak uyut...
Hayallerimden bir oyuncak yapıp
Başucumda tut...
Kayıp giden tüm hayallerimi tut baba!

Olmayan hayallerin gölgesinde ağlamaktan yoruldum...
Çocukluk düşlerimi özledim...

Götür baba...
-Beni çocukluğuma götür -
 




Seni İntihar Ettim...Şimdi Katil Benim...! 
 
Deli dolu geçtik ateş hatlarından...
Sevgim korkuyla beraber büyüdü içimde...
Sevdikçe korktum, korktukça daha çok sevdim...
Er geç birbirini boğacaktı bu duygular, biliyordum...
Neden sonra farkına varıyor insan
Ayağına takılan bütün taşları yoluna kendi döşediğinin...

Senin yarınlara inancın benden yüklüydü, daha cesaretliydin...
Planı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlar er geç açacaktı, biliyordun...
Deli sevdalı çocuk ruhumun
Nicelerinin uğruna kıyametler kopardığı
Değersiz değerlere sırt dönmüş, güvenli saflığında
Bir sonsuzluk buldun kendine...
Ve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımıza...
Sonra birden, yeşil bir kentte
Ilık bir yaz gecesine astın beni...!

Sevdalı ömrümün dakikası beş para etmedi, ödedim...!
Cümlelerim seni taşımaktan yorgun düştü...!
Son sözün ve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildim...!
Geçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdim...
Anılar kemirdi yüreğimi, felç oldu hislerim...
Zamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belinden
Tek bir saniye bile süzülmüyordu...
Ters çevirmeye cesaretim yoktu...
Çünkü yeniden başlayacak bir hayatın, korkağı olmuştum...!

Aşkların sonrasında hüzün vardır...
Ya sen hüznü boğarsın, ya da hüzün seni boğar...
Ama birisi kanatlarını kırarsa eğer...
Yaralı kuş rolüne soyunacağına, yürümeyi denemelisin...
Hayata dönmelisin...

Bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdü...
Ve sonunu infaz ediyordu içimde...
O gece yüreğimden sağ çıksaydın eğer, ölen ben olurdum...
O gece... Hayatın lekesiz bir anında...
Seni intihar ettim...!
Şimdi katil benim...!

Artık güncemde bir boşluksun...
Yavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsun...
Ve sana ait sandığım her şeyin, aslında benim olduğunu öğreniyorum...
Hiçbir duygunun tek ilhamı değilsin...
Kendimi
keşfettikçe, seni kaybediyorum...
Ve ufkuma sensizliği korkusuzca geriyorum...!




İçimin mavisi senin okyanusundandı...! Al geri veriyorum...!!! 
Binmediğim hiçbir otobüs
Beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde...
Gittikçe azalıyor hayat!...
Neyi erken yaşadıysam...
Hep ona geç kalıyorum!!!

Sana göçüyorum her sonbahar...
Yolların çıkmıyor aşkıma!...
Unuttuğun yağmurların adı saklımda....
Seni içimden terk ediyorum!!!

Susmaktan yoruldum!!!
Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri...
Efkar demliyorum gözlerimde!....
Yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum!...
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi!...
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp...
Seni içimden terk ediyorum!!!

Ne unutacak kadar nefret ettin!...
Ne hatırlayacak kadar sevdin!...
Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin biliyorum!...
Beni hep bulmamak için aradın!...
Yanılgımdın!
Yandığımdın!
Yangındın!

Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsa da!...
Ardımda bir sürü belkiler bırakarak!...
Seni içimden terk ediyorum!!!
Şimdi
İçimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan iki yarım kaldık!...
Tamamlayamadık bizi!...
Elinden tutmadın yalnızlığımın...
Saçlarımı da uzaklarına gömdün...
İçimin mavisi senin okyanusundandı....
Al! Geri veriyorum!
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun!...
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terk ediyorum!!!

"Yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın" demiştin...
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi!!!

Ne tuhaf değil mi!?
İçimi acıtan da sendin, acımı dindirecek olan da...
Ya öldür beni dedim, ya da git benden!!!
İçi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim!!!

Aldırmadın aldırmalarıma...
Bir gecede yakıp yarini, şafaklara sattın ihanetini!...
Külüme basanlar bile utandı yaptığından!...

İşte soluk bir ömrün son nefesi!
Benden...
İçimden...
Terk ediyorum!!!



Ya aklın başka yerdeydi... Ya yüreğin !!! 
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek...

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda
boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek...

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek, birlikte ağlamak, gülmek...
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak...
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak...

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte...
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek...

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara, aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında
Dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak...

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz
duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek...
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak...
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde...
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime...

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki...

Olsaydın avuçlarım terlemezdi, ısırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken, kıskanmazdım...
Korkmazdım yollarda yürümekten, ıslanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım...

Korkmazdım seni kaybetmekten...
Ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...


img186/5962/35l7mdulm6.jpg  
Keşke tanımasaydım seni !!! 
Keşke tanımasaydım seni!
Omuzlarıma bu kadar yük binmezdi o zaman...
Gözlerim ağlamayı bilmezdi...
O kadar sık kalbim çarpmazdı böyle delicesine...
Benim de ellerim sımsıcak olurdu mutlaka...
Geceleri asla uykusuzluk çekmezdim sabaha kadar...
Rüyalarım hatta tatlı hayallerim olurdu...
Duygusuzca düşünmezdim yokluğunda günlerimi, saatleri hep...
Hiç üşümezdim böylesine ölü soğukluğunda...
Hırsım takip etmezdi beni, kötü kader...
Kan çanağına dönmezdi gözlerimin ta içi...
Kayan yıldızlardın bende farklı dilekler tutardım...
Duyardım, anlardım yanımda konuşulanı...
Hayretim bu kadar artmazdı o zaman...
Ben de gülerdim zaman zaman...
Deniz ve mehtap benim için önemli olurdu...
Hele kara saplı bıçak dostum olmazdı sırtımda...
Güneşsiz dünyamda kavrulmazdı ciğerim...
Beynim ise böylesine hırçın ağlamazdı...
Kar yüreğime damla damla vurmazdı...
Gözyaşım ruhumu daraltmazdı, benliğimi sıkıştırmazdı...
En tiz sesiyle çığlıklar atmazdı göğsüm...
Simsiyah yankılar oluşturmazdı uykumda...
Saçıma sakalıma bende bakardım...
Delicesine bütün gücümle sigaramı çekmezdim...
Ya da keşke tanımasaydım seni!!!
Keşke!!!


Suya yazılmaktan kurudu kelimeler...! 
 
Bana kalbini ver...
Avuçlarımda tutacağım mayınların yerine...
Acele giden gece zamanlarında çarpacağım
bir duvar emniyetinde gülüşünü ver bana...
Düşerken dibe soluklanacağım ama asla tutmayacağım ellerini ver bana...
Tercüme edilmemiş öfkeler seyrelsin ömründe
Yüksek sesler alçakça dinlenir
Bana usul sessizliğini ver...

Lütuflar karşılık ve karışıklık için sunuluyor hayatın asil isimlerince
Adının anlamını ver bana...
Telaffuzunda özlemlerin dindiği adını ver bana...

Başkaları bu aşkı oyalamak için var olur
Ne kadar durdururlarsa nefesini, o kadar hızlanırlar
Bana kendini ver...
Her şeyden ayıkladığın kendini…
En iyi ölüm berbat bir yaşamın kıyısında bekler
Seninle gerçeklerin intizamlı duruşunda
Yalanlar yumağını çözmek için varım.

Bana gücünü ver...
Yaralar değil canı yakan
İzin tendeki çirkinliği ve merhemin kabadayı yardımseverliği
Yaralarını göster ve bana izlerini ver...

Günün bütün aynaları beni gösterdi aksinde
Baktıkça seni gördüm
Bana var oluşunun sırrını ver...
Günbatımlarında gözümün değdiği yerlere kurul
Senden olma güneşlere kamaşsın bakışım
Bana zamanını ver...

Atlardan daha hızlı koş oraya
Soluk soluğa kaldıkça koş
Yarını ertelediğim geçmişin geçmezliğine inat
Vaktinde yetişmek için bana
Bir kez olsun yok et geç kalışını ve durmadan koş oraya
Bana verdiklerinle bekliyorum seni
Düşsüz ve sonuna kadar gerçekli bir aşkın içinde

Kuşlara takılmasın ayakların.
Takatini zorla ve koş oraya
Kent soysuzlarının, aşk eşkıyalarının, gurur kırmak için hendek kazanların, Dokunuşun esrarından acizlerin, kontrol edilmeyen sevilerin,
İntiharla harlanmayan yaşamların olmadığı oraya koş.

Ben bütün gemileri uğurladım, gitmeyeceğim
İçilmiş yeminleri kustum şehrin meydanına
Yıldız sağanağına bağır açmış bir yeryüzündeyim
Yazılmış sözleri susuyorum
Konuşarak, yazılmamışları siliyorum
Bana hecelerini ver...
Yarım kalan öykülerimin noktası olmaktan vazgeç
Bana başlangıçlara yeter hevesini ver...

“Susacak var” edilen bir yemin, sözle tutulamayan
Bana yüzünden çizgiler ver...
Gülüşünle belirginleşen ve hiçbir gamzeye yer açmayan.

Suya yazılmaktan kurudu kelimeler


 
Haberin Olsun...! ^__^
Duyurularım Yenilendi!!! Okumadan Geçmeyin...

En Yeni Sayfalar(!)
1-Kısa Kesiklerim açıldı...
2-Kendi Şiirlerim 3 tamamlandı...
3-Kendi Şiirlerim 2 BİTTİ...
4-Kendi Öykülerim eklendi...
Ek Olarak(!)
Duyurularım'a uğramayı unutmayın...

My House on Web

page counter
 
ONLİNE ZİYARETÇİLERİM

http://KENDİ

---- PageRank --
------ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol